Ekonomideki lanet ve hastalık tanımlarından geçen yazı da bahsetmiştik. Doğal kaynak bolluğunun nasıl doğal kaynak lanetine ardından da bir hastalığa dönüştüğünü incelemiştik. Serinin ikinci yazısında ise zenginlik ve gelir adaleti olgusunun aslında ekonomilerin sağlığındaki yerinden bahsedeceğiz. Bu bağlamda hedef ülkemiz ise Japonya… Japonya’da şu an fiyatlar geriliyor ve deflasyon gözleniyor.
Bir tüketici için fiyatların gerilemesi ve alım gücünün artmasından daha güzel ne olabilir ki? Gelir sabit olsa da gün geçtikçe daha zengin olmak herkesin hayali olsa gerek. Uzun yıllar Türkiye’deki yüksek enflasyon ile gün geçtikçe fakirleşen bizler için deflasyon yani fiyatlarda genel bir azalış bizim için hayal olsa da Japonya bu ekonomik fenomeni yaşıyor. Fakat ağır sancılar ve geleceğe yönelik risklerle.
Zenginleşmek nasıl sancılı ve riskli olabilir ki? Ekonomi biliminin üzerine oturduğu modellemeler ve teoriler her koşul altında aynı şekilde işletilemez. Japonya’da da yaşanan da tam olarak bu. Zenginlik, üretimde artış ve alım gücünün artışı her biri pozitif anlamlı terim ve etkinlikler olsa da bazen birlikteliklerinden olumsuz sonuçlar doğabiliyor.
Gelin Japon ekonomisi bu sonuca iten sebepleri ve tarihsel hataları, doğruları inceleyim.
Bugünkü Japonya’nın Temelleri - Restorasyon Dönemi
Japonya 19. Yüzyılda İmparator Meiji idaresine dek dış ticarete kapalı feodal bir tarım devleti idi. Fakat İmparator Meiji Japon vizyonunu dış ticaret ve gelişmişliğe döndürdü. İmparatorun feodal beylerle anlaşmasının ardından pek çok genç batıya eğitime gönderildi. Bu gençlerin edindiği bilgiler ve davet edilen uzmanlarca Japon sanayisi kuruldu ve ülke demiryolları sarılmaya başlandı. Çin ve Rusya ile girdiği askeri mücadelelerden hem ekonomik hem de askeri gücünü kanıtlayarak çıktı. Japonya İkinci Dünya Savaşı’na değin Birinci Dünya Savaşı’nda elde ettiği sömürgeleri sayesinde sanayisinin pazar problemini çözerken hammadde ihtiyacını da karşılıyordu. Fakat İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan ağır yenilgi ve ülke kaynaklarının deyim yerinde ise tükenmesi Japonya’yı yeniden eski tarım tabanlı ekonomi günlerine döndürmüştü.
Japon Mucizesi
Savaşın ardından geçen 5 yıllık süreçte Japonya hiperenflasyon ve yüksek işsizlik ile mücadele etti. Ne var ki dünya gerçekten ironilerle dolu… İkinci Dünya savaşı sırasında tüm birikimi ve gücünü kaybeden Japonya 1950 yılında patlat veren Kore Savaşı sayesinde yani yine yıkıcı bir etmen sayesinde büyük şans yakaladı. Japonya, ABD tarafından Kore yarımadasına yakınlığı dolaysıyla bir üs olarak seçildi ve ordunun tüm ihtiyaçları Japonya’dan talep edilmeye başlandı. Artan talep ve döviz girişiyle Japon ekonomisi yeniden canlandı. Hatta Amerika eliyle bu eski düşmana fabrikalar kurulmaya başlandı.
ABD’nin de desteği “Dogde Planı” adında bir eylem planı hazırlandı. Bu plan kapsamında tröstlere izin verildi ve Zaibatsu adı verilen aile şirketleri doğdu. Bu şirketlerde de İkinci Dünya Savaşı’nda devlete hizmet etmiş askerler görevlendirildi ve onların hâlihazırda perçinlenmiş milliyetçilik duyguları ile adanmışlık ve yüksek başarı hedeflendi.
Eski Japonya’nın aksine liberalleşme ile daha dinamik bir yapı halini alan Japonya 1960’lara gelindiğinde Japonya Dünyanın 3. büyük ekonomisi oluştu bile. 15 yılda böyle bir kalkınmasın başarılmasındaki nedenleri gelin madde madde inceleyim.
- Doğru kaynak dağıtımı: Dış ticaretten elde edilen gelirlerin doğrudan Ar-Ge’ye aktarılması suretiyle yüksek katma değerli ürün üretimi başladı. Bu da orta vadede dış ticaret açığını kapattı.
- Tröstlerin Desteklenmesi: Hem feodal dönmelerden kalma varlıklı aileler devletle barıştırıldı hem de devlet iş piyasa da rekabete engel olarak dış ticarete karşı güçlü bir duruş sergilenmesini sağladı. Dönemin güçlü tröstlerin halen varlıklarını sürdürüyor, örneğin; Mitsubishi ve Nikon
- Devlet Özel Kesim Birlikteliği: Hem tröstler hem de teşvikler sayesinde hükümet ar-ge ve istihdam faaliyetlerini isteği pazara yönlendirebilmesi.
- Japon Sosyal ve Dini Yapısı: Japonya’da yaygın din olan Şintoizm inanışında devlete hizmet hem kutsal hem de bir görev olarak yer alıyor. Oluşturulan tröstlerinde devletle bir tutulması ve belirlenmiş alanlarda topluma hizmeti yukarıda bahsettiğim Dodge Planı ile iş gücüne katılan eski askerler ucuz ve adanmış iş gücü oluşturdu.
Mucizeye İstatistiki Bir Bakış
Aşağıdaki birinci grafikte Japonya’nın 1956’dan sonraki büyüme verileri verilmiştir. Grafikten de görülebileceği üzere Japonya 1971 yılına dek yüksek yer yer de iki haneli büyüme performansına sahipti.
Japonya Büyüme Verileri
Japon ekonomisi böylesine yüksek bir büyümeyi sürdürmek için büyük likidite kaynaklarına ihtiyaç duyuyordu. Büyüme eğrisinin oldukça dik olduğu ilk 20 yıllık süreçte bu likidite ihtiyacı dış ticaret fazlası ile karşılansa da bu likidite ihtiyacı karşılamaz hale geldi. 1970’lerin ortalarından itibaren devlet piyasanın likidite ihtiyacını karşılamak için iç borçlanma yolunu seçti. Nikkei-225 endeksinin yani Tokyo Borsasının amiral gemisinin gün geçtikçe güçlenmesi ile Japon tröstleri 1984 yılında bir model geliştirdi. Şirketler dış ticaret anlaşmalarında likidite ile ödeme yerine Nikkei-225’te yer alan şirketlerden hisse satın alınmasını talep ediyordu. Bu sayede hem Nikkei-225 büyürken hem de şirket değerleri artıyordu. Hükümet ise kamu iç borçlanmasının artışından rahatsız oluğu için bu modeli onayladı. Bu sayede 1985-1990 yılları arasında hükümet rahat bir nefes aldı. Aşağıdaki tabloda Nikkei-225 endeksinin yıllara göre nasıl değerlendiği görülebilir.
Nikkei 225 Endeks Eğrisi
Yıllık Artış Eğrisi
Not: 1990-1995 arası Nikkei Balonu’nun daha kolay anlaşılması için ölçeklendirme değiştirilmiştir.
Büyüme trendinin oluşturduğu rant hem ar-ge’nin hem de ticaret pazarında yer almayan tröstlerin de dövizle desteklenmiş ve istihdam yaratmış oluyordu. Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere mucize istihdam aracılığı ile taban yayılıyordu.
Japonya İstihdam Verileri
Yukarıda bahsettiğimiz gibi Japon ekonomisindeki her oyuncu bu modelden memnundu. Borsa değer kazanıyor, tröstlerin nakit ihtiyacı karşılanıyor, iç Pazar firmaları dövizle besleniyor, istihdam artıyordu. Hatta aşağıdaki grafikten da görülebileceği üzere 1985-1990 arası kamu borçlanması dahi azalıyordu.
Balon Patlıyor
Ne var ki kesin yatırımcı beklentisi ve sürekli büyüyen Nikkei-225 endeksi Tokyo Borsası için suni bir büyümeye yol açtı. Bu büyüme Balon olarak nitelendirilirdi ve gün geçtikçe tehlike arz etmeye başladı. Borsada elde edilen gelirler büyük imar projelerine kaydı. İç pazarın rant ve likidite yerine almasının planladığı inşaat ve konut sektörü 1980’lerin sonlarına doğru fahiş fiyatlandırmalar ile durma noktasına geldi. Ardından iç pazarından likidite ihtiyacı için borsaya yöneldi ve Japonya için felaket kaçınılmaz oldu. 1991 yılına gelindiğinde sistem bu balonu daha fazla taşıyamadı ve patladı.
Kayıp On Yıl
Japonya 1991 yılında büyük bir mali krize girdi. Borsa endeksinin ani düşmesi şirketlerin bütçelerini sarstı. Bunu takiben şirketler yeniden likidite sorunu yaşamaya başladı. İstihdam ve işsizlik sorunun yaşamak istemeyen hükümet kamu borçlanması suretiyle şirketleri finanse etmeye başladı. Fakat ne tröstlere ne de tekil şirketlere yönlendirici politika uygulamayacağını deklare ederek tam bir liberalleşme anlayışı benimsedi. Bu saye de Japon şirketleri iç pazar da rekabet ortamı sağladı ve 90 milyonluk kişilik talep pazarında kendilerini geliştirme şansı yakaladı. Ayrıca devlet toplum üzerindeki vergi yükünü hafifletmek suretiyle iç pazarı canlandırmayı hedefledi.
1991-2001 yıllarını kapsayan bu 10 yıllık süreçte Japon ekonomisi resesyondan çıktı ve sabit bir hal. Aldı bu sürecin kayıp olarak değerlendirilme sebebi büyüme ve istihdam rakamlarındaki artışın oldukça düşük olmasıdır.
Merhaba Deflasyon
Yukarda bahsettiğimiz gibi 80’lerin ikinci yarında Japonya büyük bir hisse ve konut balonu yarattı. Bu balonun iç tüketim piyasasına etkisiyle birlikte dönem enflasyonu yüksek seyretti fakat sıcak para girişi ile bastırılıyordu. Ne var ki balonun patlaması ve 10 yıllık durgunluğun ardından Pazar olağan fiyatlarına dönme eğiliminde bu da deflasyona yeni fiyat azalmasına yol açmakta. Öte yandan Japon halkına benimsetilen tasarruf alışkanlığı ve “Balon Krizini” yaşamız nesillerin temkinli davranması iç pazarın neredeyse durmasına yol açıyor. Tüketim talebin azalması şirketlerin karını düşüyor ve yatırımlar azalıyor hatta var olan şirketler dahi kapanıyor. 1996 yılına kamu borçlarının GSYH’ye oranın yüzde yüzü geçmesiyle Japon hükümetinin de iç pazarı finanse etme şansı kalmadı.
Japonya Enflasyon Verileri
Japonya 2001 yılından beri deflasyon ile mücadele ediyor. Sözlük anlamı olarak zenginleşme ve fiyatlarda düşme anlamına gelse de bu fenomen Japon halkının uykularını yaklaşık 20 yıldır kaçırıyor. Japonya şu an bir kısır döngü de halk hem işsiz kalma korkusu hem de ilerde fiyatların düşeceğine olan inançla tüketim yerine tasarruf oluşturmayı tercih ediyor. Bunun sonucunda oluşan üretim fazlası fiyatları aşağıya çekerken istihdam da azalmaya yol açıyor.
Durum o kadar ilginç ki Japonya’daki bankalar halkı harcama yapmaya teşvik amacıyla negatif faiz ile işlem yapıyor.
Bu hastalığın yeni kurbanı ise Almanya. Alman bankalarında oluşan tasarruflar pek çoğunu negatif faiz vermeye mecbur hale getiriyor. Üretim fazlası riskini ihracat ile ortadan kaldıran Almanya’nın aksine Japonya gün geçtikçe de ihracat pazarını teknoloji ve otomobil olarak tek tipleştirdiği için ihracat gelirleri taban yayılmaktansa liberal sistem içinde büyük patronların cebinde sıkışıyor. Başka bir deyişle tüketim yapıldıkça patronların tüketemeyeceğim meblağlar artıyor ve tasarruflar daha da birikiyor.
Yazar: Erkan BAYRAM