Yıl Ortasına Doğru Genel Görünüm
Bu yılın 2018 yılında Türk ekonomisinde gerçekleşen büyük kur dalgalanmalarının etkilerinin toparlanması ve resesyondan çıkma için bir arayış yılı olması bekleniyordu. Ne var ki yerel seçimlerinde etkisiyle halkın hala bu arayışa bir karşılık bulamadığını gördük. Önceki yazılarımızda genellikle ekonominin psikolojik etkilerinden söz ettik. Gelin bu yazımızda ekonominin ölçülebilir tarafının değerlendirilelim. Ülkemizin faiz, enflasyon ve kur performansını değerlendirip inşaat ve turizmde sektör analizlerinde bulunalım.
Türk Lirasının Kur Performansı
Sitemizden de takip edebileceğiniz üzere Türk Lirası 2001 yılının ardından hem Derviş Yasaları hem de FED’in parasal genişleme kararı ile dolar karşısında değer kazandı. 2007 yılına kadar 2 lira düzeyinin altında kalan USD-TL kuru son dönemdeki en büyük sıçramasını geçen yıl cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yaşadı. Aşağıdaki tabloda TL’nin dolar karşısındaki bir yıllık performansı görülebilir. Yılın başından nispi toparlanan TL, İstanbul seçimlerinin iptali ile artan gerginlikle birlikte yeniden değer kaybetti. Fakat yazın gelmesi ile turizm kaynaklı döviz girişi TL üzerindeki baskı biraz azaldı.
Enflasyon
Geçen yıl dövizde yaşanan artışlar ve Türk Lirası’nın Ocak 2018’den Ocak 2019’a bir geçen yıl içerisinde yaklaşık yüzde 41 değer kaybı ile Türkiye’yi enflasyon açısından 2019 yılında zor günler geçireceği tahmin ediliyordu. Kurun enflasyona etkisinin görülebilir olması için genel kanıca kabul görmüş süre Türkiye için 6 aydır ve beklendiği gibi de enflasyon 2018 yılında son 10 yılın zirvesine çıktı. Aşağıdaki tabloda son 10 yılda Türkiye’nin enflasyon karnesi yer alıyor.
Yıl | Enflasyon | Enflsayondaki Artış (%) |
2010 | 6,40 | -0,13 |
2011 | 10,45 | 4,05 |
2012 | 6,16 | -4,29 |
2013 | 7,40 | 1,24 |
2014 | 8,17 | 0,77 |
2015 | 8,81 | 0,64 |
2016 | 8,53 | -0,28 |
2017 | 11,92 | 3,39 |
2018 | 20,30 | 8,38 |
Nisan 2019 | 19,50 | -0,80 |
Peki kurun enflasyona bu kadar direkt etki etme sebebi nedir? Türkiye, Özallı yıllarından ardından yüzünü tüketim gerekleri için ithalata döndü ve 2001 yılının ardından gün geçtikçe ucuzlayan dövizle toplum olarak da tüketim alışkanlıklarımızı değiştirdik. Böylece harcamalar ve kısa vadeli olmak üzere hanehalkı için dövize endekslenmiş oldu.
İç pazara dönmek bir seçenek mi? Dış pahalılık durumunda başvurulabilinecek bir çözüm olarak görülse de bu Türkiye için pek de geçerli değil. Öncelikle ithalatımızın yaklaşık yüzde 22’lik kısmını enerji kaynaklı harcamalar oluşturuyor. Öte yandan hammadde ihtiyacımızı da ithalat ile karşıladığımız için artan maliyetler iç piyasada üretilen ürünlerin de fiyatında bir kur baskısı oluşturuyor. Bunun neticesinde de başta hanehalkı olmak üzere üreticide kurdan kaçamıyor.
Enflasyon - Faiz İlişkisi ve PPK Kararı
Bugünlerde Merkez Bankası başkanına el çektirilme kararının ardından faiz-enflasyon ilişkisi üzerine pek çok tartışma yaşanıyor. Gelin bir örnek ve tanımlarla bu ilişkiye açıklık getirelim. Faiz dalgalı kur düzeni ile idame ettirilen dövizler için bir emniyet görevi görür. Lakin, bu günlerde zikredilen anlayışın tersine Keynes ekonomisinde faiz enflasyonun bir sonucudur ve tek taraflıdır. Bu ilişki uzun vadede kısır döngü ile ancak çift taraflı olabilir. Faiz, eldeki tahvilin -temel anlamda Türk Lirası da TCMB güvencesinde bir tahvildir- gelecek yıl içerisinde alım gücünde yaşaması öngörülen kaybından sübvanse edilmesi amacıyla tahvil sahibine tahvili karşılığı ödenilen ücrettir.
Örneğin; bugün bir kilogram elma alabildiğiniz tahvilin değeri 5 TL olsun. Biri sizden 5 TL borç istediğinde siz ondan bir yıl sonra bir kilogram elma alacağınız üzerine anlaşırsanız alım gücü anlamında tek ürünlü örnek bir pazarda kaybınız olmaz. Fakat, siz bir yıl içinde 5 TL’lik bir tahvil ile bir kilogram elma alamayacağınızı ön görerek borçludan 6 TL talep edersiniz. İşte aradaki 1 TL -nispi olarak %20’lik bu değer- sizin tahvilinizin alım gücünü aynı tutmaya yarar. Bu örnekten yola çıkarsak enflasyon değerinin sübvansesi için kullanılan bu ekonomik aletin enflasyona neden olacağını iddia etmek oldukça ilginç. Aşağıda TCMB’nin son 5 yıldaki politika faizi ile Türkiye’deki enflasyon kıyaslaması gösterilmiştir. Görülebileceği üzere faiz artışlarının enflasyon artışı değil enflasyondaki artışları faiz artışı izlemiştir.
Keynes ekonomisinde para politikasının önemli dayanaklarından faizin kur etkisi ise şöyle açıklanabilir. Kendi para biriminde yüksek faiz veren ülkeler dış yatırımcılar için cazibe merkezi halini alır ve ülkeye döviz girişi sağlanır böylece para birimine talep artar ve fiyatlandırmada artış başlar. Bu sayede para birimi dövize karşı güçlenir.
Bu açıklamalar göz önüne alınarak PPK’nın geçen hafta politika faizinin 425 baz puan indirim kararının ardından akla gelen ilk soru “Neden döviz de yüksek marjlı bir hareketlilik olmadı?”. Bunun iki temel sebebi var. İlki mevsimsel etmenler yani turizm sayesinde yüksek döviz girişidir. İkincisi ise yılsonu enflasyon beklentisinde yaşanan düşme. Türk Lirasının yılsonunda alım gücünde daha az değer kaybedeceğine olan inanç ve ona dair göstergeler Merkez Bankası’na şarjörünü yeniden doldurmak için zaman kazandırdı.
Sektörel Analizler - İnşaat
Ticaret savaşları yazımızda bahsettiğimiz gibi Türkiye 2001 yılından 2009 yılındaki Dünya Finansal Krizine dek FED’in parasal genişleme kararından yararlanarak elde ettiği sıcak parayı inşaat sektörüne yönlendirdi. İnşaatın hem rant gibi beklenmedik getiri şansı sunan sektör olması hem de kısa vadede amortisman sağlaması sektörü hep cazibe merkezi haline getirdi. Sektör düşük kredi faizleri aracılığı ile 2017 yılına kadar reel anlamda ( enflasyon etkisi çıkarılmış net getiri) karlı halde tutuldu. Aşağıdaki tabloda TCMB’nin konut fiyat endeksi çizelgesinden elde edilmiş nominal ve reel değerleri gösteriliyor. Lakin artan kredi faizleri ile birlikte -ki bu değer merkez bankasının politika faizi ile karıştırılmamalı sektörce belirlenen ve kredi pazarının arz-talep dengesinden doğar- hanehalkının konut piyasasında yer alması oldukça zorlaştı. Ayrıca rant değerlerinin günün koşullarına uygun olmadan ekonominin dinamik dönemlerinden kalma alışkanlıklarla belirlenmesi kira çarpanında beklenmedik artışlara yol açtı. Kira çarpanı, konut değerinin brüt kira getirisine bölünmesi suretiyle hesaplanıyor ve gayrimenkulün amortisman süresini ortaya koyuyor. 10 yıl önce yaklaşık 20 yıl olarak hesaplanan kira çarpanı bugünlerde 30 yıla çıktı. Bu da yatırımcıyı sektörden uzak tutuyor. Fakat, inşaat gibi demografik sektörler her zaman yatırımcı bulabilir. Sektörün bugün tamamen iflasını konuşmama sebebimizde bu olsa gerek.
Sektörel Analiz - Bacasız Fabrika “Turizm”
2015 yılında Türkiye’ye en çok turistin geldiği ikinci ülke olan Rusya’nın uçağının düşürülmesinin ardından yaşana siyasi gerilim ve 2016 yılında Mayıs-Kasım seçimleri arasında yaşana pek çok bombalı eylem ve terör olayları Türkiye’nin bazı ülkeler için “seyahat edilmesi önerilmeyen ülke” statüsüne sokulmasına yol açtı. Bu gelişmelerin ardından 2016 yılı turizm sektörü açısından olarak oldukça kötü neticelendi. Fakat 2018 yılından hem Rusya’ya S-400’ler aracılığı ile diyet ödenmesi hem de dövizin artışı turizm sektörü için 2019 yılını umut yılı yaptı. Ve beklendiği gibi de sektör bu yıl güzel bir performans ortaya koyuyor ki PPK kararının ardından dahi dövizde düşük marjlı hareketlenme gerçekleşti. Aşağıdaki tablodan sektörün son 5 yıl ki ekonomik performansı görülebilir.
Bu yılın ilk çeyreğinde geçen yılın ilk çeyreğine göre turizm gelirlerinde yüzde 4.2 artış sağlandı. Görüleceği üzere 2017’den sonra toparlanmaya başlayan sektör ancak 2019 yılının ilk yarısında 2015 yılındaki günlerine dönebildi.
Akıllardaki Sorular?
- Her ne kadar turizmde bir toparlanma olsa da kişi başı harcama miktarı halen beklenilenden düşük. Peki katma değerli turiste nasıl ulaşılabilir?
- Elimizdeki son yatırım fırsatlarını konut piyasasının şişkinliği ortada iken üretimden ziyade imara yönlendirmek bildiğimizden şaşmamak değil mi?
- Pahalı dövizi ihracat için bir şansa dönüştürebilir miyiz? Sanayiimiz buna hazır mı?
Yazar: Erkan Bayram