Pazartesi günü açıklanan işsizlik verisinin yanında devam eden asgari ücret görüşmelerini de göz önünde tutarak iki veri arasında bir ilişki olup olmadığını sizler için inceledik.
2024 yılına ilişkin asgari ücretin belirlenmesine yönelik ilk toplantı pazartesi günü gerçekleşti, ikinci toplantının ise 18 Aralık 2023 tarihinde gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. 2024 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere gerçekleşen görüşmelere önceki yıllardan farklı olarak, 5 kişilik Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) heyetinden ilk kez 4 işçi birden katılacak. Buna göre kasiyer, sağlık çalışanı, enerji işçisi ve Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan bir taşeron işçi süreç boyunca toplantılarda yer alarak 2024 yılı asgari ücretinin belirlenmesine katkı sağlayacak.
Pazartesi günü ayrıca 2023 yılının ekim ayına ilişkin işsizlik rakamları da açıklandı. Eylül ayında işsizlik yüzde 9,1 ile 2014 yılından bu yana en düşük seviyesini görmüştü, ekim ayında da bu düşüş devam etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ekim ayında Türkiye’de işsizlik yüzde 8,5 seviyesine gerileyerek arka arkaya altıncı ayda da tek hanelerde kaldı ve 2012 yılının kasım ayından bu yana en düşük seviyesini gördü. Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçları, on beş ve daha yukarı yaştaki işsiz sayısının 2023 yılının ekim ayında, eylül ayına göre 163 bin kişi azalarak 2 milyon 961 bin kişi olduğunu gösterdi.
Asgari ücret ile işsizlik oranı arasındaki ilişki
Asgari ücret ile işsizlik oranı arasında ilk bakışta net bir bağlantı görülmese de, bu iki konseptin birbirinden tamamen bağımsız olduğunu söylemek pek mümkün değil. İşsizlik seviyesi ile asgari ücret ilişkisinin ortak paydası ise enflasyon.
Asgari ücret, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te şöyle tanımlanıyor: “İşçilere bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücret.” Bu tanımla değerlendirildiğinde asgari ücretin her ay TÜRK-İŞ tarafından düzenli olarak açıklanan açlık ve yoksulluk sınırı ile yakından ilişkili olduğu görülüyor. Zira asgari ücretin belirlenmesindeki en önemli kriterlerden ikisi açlık ve yoksulluk sınırını karşılayabilmesi ve çalışanların ihtiyaçlarını karşılamaya yetebilecek bir meblağ belirlenmesi. Açlık ve yoksulluk sınırı ise direkt olarak fiyat artış baskılarıyla, yani enflasyonla alakalı.
İşsizlik oranı ise asgari ücretle doğrudan bağlantılı olmasa da enflasyon oranı ile ilişkilendirilebilecek bir kavram. Yüksek enflasyon görülen dönemlerde enflasyonu düşürebilmek adına merkez bankalarının gerçekleştirmeyi arzu ettiği şeylerden biri de mevcut talebi kırmak ve harcamaları azaltmaya çalışmaktır. Bu ise istihdam piyasasının gücünün kırılması ile olur. İşsizlik oranının çok düşük olması, talebi azaltmakta yeterli olmayacak ve harcama alışkanlığının devam etmesi enflasyonun düşmesini zorlaştıran bir unsur olacaktır.
Bu bağlamda tekrar değerlendirildiğinde; Türkiye gibi yüksek enflasyon görülen ülkelerde işsizlik oranı düşük seviyelerde seyrettikçe, enflasyonun yüksek kalmaya ve alım gücünün düşmeye devam ettiğini; bu sebepten ötürü açlık ve yoksulluk sınırının yükseldiğini ve bunun bir sonucu olarak da asgari ücretin düzenli şekilde kısa aralıklarla revize edilmek zorunda kaldığını söylemek mümkündür. Bunun en güzel örneği, artan enflasyon sebebiyle 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücretin yılın ilk altı ayı ve ikinci altı ayı için ayrı ayrı belirlenmesidir. Bu yüzden enflasyonun daha kısa vadede düşürülebilmesi adına istihdam piyasasının gücünün de kırılması gerekmektedir.